18 Mayıs 2011 Çarşamba

martı+özgür+kedi' nin kazananı

yazmak için geçiktiğimi biliyorum; kazanan belli oldu.
Sinan ve Ender'in iki gün harcayıp döktürdükleri müthiş hikaye gönüllerde taht kurdu ama kahveyi kazanan kardankaradamkardankanadam !


Sinan&Ender'in hikayenin aslına çeşitli kaynaklar kullanarak kullanarak ulaştıkları belli:) ama çok da beğendim hikayeyi. şöyle yapalım.....







okumamış olanlara hikaye:



Rüzgarın kuzey kuzeydoğudan 15 km/h (4.1667 m/s) hızla estiği, bağıl nemin henüz doygunluk noktasına ulaşmamış olduğu, hafif güneşli bir cumartesi sabahıdır. Arkadaşı tarafından aklı çelinerek bir Amerikan rüyasına gark edilmiş,’’ doktora doktora’’ deyu yanıp tutuşan, İngilizce sevdalısı, karizmatik ve seksi (uuu beybi!) Özgür, Toefl sınavına hazırlanma münasebetiyle, ülkemizin taşı toprağı sarı kırmızı olan, en güzel bir manzarayı haiz, güzide okulu Galatasaray Üniversitesi’nin denizin parmak aralarını temizlediği, gösterişli lakin bir o kadar da mütevazı bahçesinde umutsuz bir bekleyiş içerisindedir. Bu garibin beklediği insan görünümündeki yüce varlık (tapın tapın tapın) Tutku’dan başkası değildir. Ali Demir’den ele geçirdiği ALES şifrelerini ezberlemek için sabahı sabah eden Tutku, hayatında bir dönüm noktası olacağından henüz habersiz sınav merkezinin yolunu tutmuş, mamafih Özgür’ü satmak durumunda kalmıştır. Ömrünün her aşamasını satışla geçirmiş olan Özgür, yediği bu satışa karşı hiçbir tepki göstermemiş, bugün o, yarın ben diyerek sınıfa doğru yollanmıştır. İngilizce seviyesi ile övünen ve diğerlerini içten içe hakir gören Özgür, yine de sosyallik iyidir diyerek, girdiği derste arkadaş edinmekten de geri durmamıştır. Aradan 2 saat geçmiş ve Güneş ilk konumundan yaklaşık 15 derece hareket etmişken kahramanımız Özgür’ün henüz birkaç saat evvel ettiği paşa kahvaltısının etkileri azalmış ve midesi kıyılmaya başlamıştır. Hocanın ‘Let’s have a short break’ kelamı ile uyanan Özgür, kantini kendine hedef seçmiştir. Kantinde bulunan envai çeşit mamul arasından, tazecik francala ekmeği içerisine konulmuş enfes Hollanda kaşarı ve bununla beraber halis Tahsin sucuğu ihtiva eden karışık tost, Özgüre göz kırpmış ve onu ‘Beni ye beni ye!’ diye tahrik etmiştir. Tahrikata dayanamayan Özgür, parasına kıymış ve dişinden tırnağından arttırdığı cep harçlığı ile tostu almıştır. Tam o sırada Özgür’ün seksapalitesine kapılmış, hafif balık etli, yalancı sarışın, güzelimsi fakat geri zekalı sınıf arkadaşı, sigara içmesine eşlik etmesi için Özgür’e bahçeye çıkma teklif etmiştir. 5 yıl düzenli bir şekilde sigara tüketmiş olan pek yakın bir arkadaşının bu tür tekliflerini her daim reddetme eğiliminde bulunmuş ve normal şartlar altında (0 derece sıcaklık, 1 atm basınç, deniz seviyesi) asla ve kat’a böyle bir eylem içerisinde bulunmayacak olan Özgür, neden sonra bu teklifi kabul etmiştir. Yüzünde Barış Abi’vari bir sırıtma ile bahçeye çıkan Özgür, ‘Vay Mercedes AMG, bu ne güzel bir okul, bu bahçe ne güzel bir bahçedir. Bizde neden yok?’ iç geçirişiyle sitemkar bir tavra bürünmüştür. Kafasındaki bu düşünceleri bir kalemde siliveren Özgür, yanında Zippo çakmağıyla slim sigarasını yakmış olan hatunu da, tostuna ortak olmasın diye görmezden gelmiş ve tostundan kocaman, ıslak bir ısırık almak için bir hipopotam edasıyla ağzını açmıştır. Aldığı ısırıkla büyülenen ve Milka inekleri gözünün önünden geçen Özgür, lokmanın yemek borusundan geçip, hafif arızalı midesine inmesi sırasında gözlerini yummuş ve orgazmik hissiyatlara kapılmıştır. Bu esnada Kadıköy vapurunu kaçırıp, yarım saat daha beklemek istemeyen aç martı, açıkta uçan keklik misali, pervasızca yemek yiyenlerin bolca bulunduğu, Galatasaray Üniversitesi bahçesine yol almıştır. Okul semalarında sessizce süzülürken, bir yandan da ‘Kursağımdan şöyle düzgün bir lokma geçse keşke, bıktım tuzlu suya düşmüş simit yemekten yahu!’ diye iç geçiren martı, Özgür’ün elinde bir oraya bir buraya şuursuzca sallayarak yediği karışık tostu keskin gözlerine kestirmiştir. Hala az evvelki lokmanın verdiği haz sebebi ile kendinden geçmiş bir halde bulunan Özgür, az sonra başına geleceklerden bihaber tostun içindeki sucuğun yağının göz alıcı pırıltısını daha net görebilmek amacı ile tostunu havaya kaldırdığı esnada, gökten düşercesine ortaya çıkan ve daha önce hiç bu kadar heybetli olduğunu fark etmediği, açlıktan adeta gözü dönmüş olan martı, Özgür’ün elindeki tosta doğru hamle yapmıştır. Martı kuvvetli gagası ile tostu çekiştirmekte iken, martının mikemmel bir çeviklikle yıldırım gibi karşısında bitivermesinin şokunu ancak üzerinden atabilen Özgür de, ‘Kaptırmam len tostumu’ diyerek tostun diğer ucuna asılmaya başlamıştır. Ortada kıran kırana bir mücadele sergilenirken, tostun eşsiz lezzetini ve bu sırada martının difüzyon ile tostun iç kesimlerine ilerlemekte olan salyasını aynı anda düşünen, bunları sarf ettiği efor ile optimize edip fırsat maliyetini hesaplayan Özgür, aldığı ileri mühendislik eğitiminin de faydası ile, artık o tosttan hayır gelmeyeceğini kabullenmiş ve istemeyerek de olsa, tostun ellerinden kayıp gitmesine izin vermiştir. Kendisinden kat be kat büyük bir canlıya karşı verdiği savaşı kazanmanın ve elde ettiği paha biçilemez ganimetin verdiği mutluluk ile sarhoş olan martı, göklerin hakimi edasıyla gururla havada süzülmüş ve diğer martılara nispet yaparcasına onların tam karşısına, binanın güney çatısının köşesine konmuştur. Kendiyle övünür bir tavırla ‘Avını sinsi geleceksin, köpekbalığı gibi saldıracan ve gladyatör bıçağınlan biçecektin onu ikiye.’ diye nutuk çeken martı, ‘Mutluyum, sevinçliyim, yeah!’ dediği anda, daha bir lokma bile almamış olduğu o güzelim karışık tost, gagasından kurtulmuş ve serbest düşüşe geçmiştir. Tüm bunlar yaşanırken, İTÜ Gümüşsuyu yerleşkesi bahçesinde bir dönem gezinmiş, asimetrik ayak senkronu ile dikkat çeken kedinin ikinci göbekten kuzeni olan kedi, ‘Bir iki güzel kız gelse de sırnaşsak, üç beş yolumuzu bulsak, hehe’ diyerek bir bankın altından miskince ortalığı kesmektedir. Martının gagasından kurtulan karışık tost, ilk hareketinden yaklaşık 2.3 saniye sonra, havada 7 burgulu 12 salto atarak beton zemin ile, mayışık şekilde yatmakta olan kedinin yalnızca birkaç metre ötesinde buluşmuştur. Yere düşen tostun oluşturduğu çeşitli frekanslardaki titreşimlerin ses dalgaları halinde yayılıp kedinin kulağına gelmesiyle, o miskin miskin yatan hayvanın içinde uyuyan büyük avcı ruhu tetiklenmiş, tüm refleksler canlanmış, kaslar yay gibi gerilmiş ve kedi sesin geldiği yöne dikkat kesilmiştir. Bu arada az önce yaptığı hatanın farkına varan martı, telafi edebilmek amacı ile ileri atılmış ve yere doğru dalışa geçmiştir lakin artık çok geçtir, zira yaradılışı gereği avcı içgüdüleri ile donatılmış olan kedi çoktan hedefe doğru hareket etmiştir ve martıya, Beşiktaş’a dönüp bir sonraki Kadıköy vapurunu beklemekten başka çare kalmamıştır. Kedi ise müthiş bir çeviklik ile yerde bulunan, sucukları dışarıya sarkmış karışık tostu tek hamle ile ustaca yerden kapmış ve aynı hızla köşeyi dönüp gözden kaybolmuştur. Tüm bunları şaşkınlık, kızgınlık, öfke ve üzüntü gibi karmaşık duygular ile izlemek durumunda kalan Özgür ise, olan biteni idrak etmekte zorlanmış ve sonunda anlamıştır ki geldiği yer aslında sadece bir okul değil, aynı zamanda gezegenin dominant türü olarak kabul edilen insanoğlunun bile saklanarak beslenme ihtiyacı duyduğu, vahşi doğadan başka bir yer değildir.
Ender Balcı
Sinan Ataş



http://takethefakecake.blogspot.com/2011/05/kediozgurmart-yarsma.html#comments

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder